Victor Osimhen: 100 milyon euro’dan daha fazlasıyım
Kağıthane mesire yerinden yükselen yıldızlar.. Trafik canavarının peşini birakmadığı bir futbolcu. Bir edebiyat ve spor insanının iz bırakan öyküsü. Kadrolu hikayelerin üçüncü bölümüyle beraberiz
1920’lerin başlarına tarihlenen bu fotoğrafta gördükleriniz Mekteb-i Sultani talebeleri. Bugünkü adıyla Galatasaray Lisesi’nin öğrencileri. Bulundukları yer ise Kağıthane. Memleketimizde futbol çayırlarda yetişti ve en ele avuca gelmez dönemlerini gayrı nizami, sınırları belirsiz alanlarda çimenlerin üzerinde yaşadı. İstanbul halkının nefes aldığı, eğlendiği Kağıthane mesire alanı, Galatasaray Liseli gençlerin hıdrellez zamanı top peşinde koştukları yerlerden biriydi. Futbolun amatörce oynandığı o günlerde çekilen yukarıdaki karede tüm doğallıklarıyla sıralanan bu gençler, ülkemizde futbolun ergenlik çağını yaşatan kuşağın temsilcileri. Bir yandan da aralarında memleketimizde sporun geleceğine imza atanlar bulunuyor.
Üstte sol başta yer alan kişi Suphi Batur. Galatasaray formasıyla İstanbul Ligi şampiyonlukları var. 1931’de SSCB’ye gidip maçlar oynayan ve bir anlamda Milli Takım hüviyeti taşıyan Darülfünun ekibinde oynaması da kariyerinin önemli satır başlarından. Futbolu bıraktıktan sonra da oyunun içinde kalan Suphi Batur, devrinin en başarılı hakemlerinden biri. Yönetici olarak da çok hizmeti etti spora. İki farklı dönem Galatasaray Kulübü başkanlığı bulunuyor kartvizitinde.
Altta sağ başta Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarının en başarılı file bekçilerinden Ulvi Yenal yer alıyor. Kaleciliği Fransız file bekçisi Pierre Chayrigues’nin kitabından öğrenen Yenal, Galatasaray ile İstanbul Ligi şampiyonlukları yaşadı. İsviçre’deki bankacılık stajı esnasında Servette takımında futbol oynadı. 6 kez Milli Takım’da oynayan Ulvi Yenal, 1928 Olimpiyat Oyunları’nda Türkiye’nin kalesini korudu. Türkiye Futbol Federasyonu’nda iki kez başkanlık koltuğunda oturdu. Ülkemizde amatörlüğü dibine kadar yaşayan kuşağın en önemli parçalarından olan Yenal’ın döneminde futbolda profesyonelliğe geçiş yaşanması ilginç bir tezat. Ulvi Yenal da ayrıca bu fotoğraf karesindeki iki Galatasaray başkanından biri.
Ulvi Yenal’ın yanında yüzünü saklayan ise filelerin illallah dediği gol makinesi Mehmet Leblebi. 1920’li ve 30’lu yıllarda hem Galatasaray’ın hem milli takımın en önemli forvetlerinden biri. Gerçek adı Mehmet Salim Pınar. Küçük cüssesi nedeniyle kendisine takılan ‘Leblebi’ lakabını soyadı olarak taşıdı hayatının geri kalan kısmında. Galatasaray ile yaşadığı İstanbul Ligi şampiyonlukları, iki kez Olimpiyatlarda yer alması futbol geçmişinin en parıltılı olayları. Ha, bir de gazino yöneticiliği var renkli yaşamında. Bir zamanların en önemli eğlence mekanlarından Taksim Belediye Gazinosu’nu unutulmaz idarecisi olarak yer alıyor hafızalarda Mehmet Leblebi.
Ayakta, kravatını beline bağlamış yakışıklı da tıpkı arkadaşı Leblebi Mehmet gibi milli formayı giyen ve Olimpiyat deneyimi yaşayan Burhan Atak. Onun da Galatasaray formasıyla kazandığı lig şampiyonlukları yer alıyor kariyerinde. Zamanının en sert savunmacılarından. İyi bir boksör ve yelkenci aynı zamanda. Ve fotoğraftaki 12 kişilik öğrenci grubundan öne çıkan son isimde sıra: Üstte sağdan ikinci Şinasi Şahingiray bir zamanların en kıymetli atletlerinden. Türkiye rekorları var. 1928 Amsterdam Olimpiyat Oyunları’na katılanlardan. Sporculuğunun yanı sıra iki farklı meziyeti onu özel bir konuma yerleştiriyor spor tarihimizde. İlki Galatasaray’ın bugünkü logosunun doğuşundaki rolü. Galatasaray Lisesi’nde okuduğu dönemde arkadaşı Ayetullah ile beraber ‘Kara Kedi’ adında bir dergi çıkaran Şinasi Şahingiray, Ayetullah’ın mecmua için çizdiği amblemin sarı-kırmızılı camiaya ulaşmasını sağlayanlardan. Diğeri ise yüksek mimar olan Şahingiray’ın spor tarihimizin çok önemli üç tesisinin tasarımcıları arasında yer alması. İnönü Stadı, Spor ve Sergi Sarayı ile Ali Sami Yen Stadyumu’nun projelerini çizenlerden biri Şahingiray.
Fotoğrafın çekildiği güne dönersek… Muhtemelen Galatasaray Lisesi’nin genç futbolcuları, fondaki Kağıthane Camii’nin müezzini şerefede göründüğü zaman bitirdiler maçı. Hava kararmaya başlamıştı. Yarım saat sonra, Haliç vapuru genç heveskarları toplayıp, köprüye bırakacak, sonra da tramvayla ver elini Beyoğlu.
Soldan sağa
Ayaktakiler: Fatih Uraz, Naser Beadini, Rıdvan Çeçen, Metin İlhan, Muammer Nurlu, Beyhan Çalışkan
Oturanlar: Önder Çakar, Hüseyin Ürküten, Metin Aydın, Mehmet Şen, Turgay
Bu gördüğünüz takım 1991-1992 sezonunda 2.Futbol Ligi C Grubu’nda mücadele eden Kayserispor. Kadrodaki futbolculardan birinin son derece trajik ve çok da bilinmeyen bir hikayesi var.
1962 yılında bugün Kuzey Makedonya topraklarında bulunan Tetova’da (Kalkandelen) doğan Naser Beadini’nin yolu Türkiye ile 1985 yılında kesişti. Abisi Burhaneddin’in 1982’de forma giymeye başladığı Eskişehirspor’a transfer olarak ülkemizdeki Yugoslav topçular kervanına katıldı. 1986’da Bakanlar Kurulu onayıyla futbolseverlerin Beşiktaş ve Galatasaray’dan hatırlayacağı Kovaçeviç ve Bursasporlu Nejat Biyediç ile birlikte Türk vatandaşlığı aldı. Başbakanlık Kupası şampiyonluğu yaşadığı kırmızı-siyahlı takımda üç yıl oynadıktan sonra 1988’de Samsunspor’un yolunu tuttu. Abisi Burhaneddin de bir yıl önce gelmişti. Karadeniz ekibine. Böylelikle iki kardeş yine aynı takımda buluştu. Forvet oynayan Naser’in pek parlak istatistikleri olmasa da dönemin futbol iklimi içinde var olmayı başardı. Samsunspor’daki ilk sezonunda 17 maçlık ilk yarıda bir kez topu ağlarla buluşturdu. Ligin ikinci devresi için ondan beklentiler daha fazlaydı. Ama bunu gerçekleştirme şansı olmadı. 20 Ocak 1989’da ikinci yarının ilk karşılaşması için Malatya’ya giden Samsunpor kafilesini taşıyan otobüsün Havza yakınlarında şarampole yuvarlanmasıyla gerçekleşen kaza sonucunda teknik direktör Nuri Asan, futbolcular Mete Adanır, Muzaffer Badalıoğlu ve Zoran Tomic ile şoför Asım Özkan yaşamını yitirirken, Naser ağır yaralandı. Beyin kanaması geçirdi, uzun süre hastanede yaşam mücadelesi verdi. Futbol hayatının bittiğini düşünenler çoğunluktaydı. Ancak iki cephede verdiği savaştan da galip çıktı Yugoslav oyuncu. Önce iyileşti ardından yeşil sahalara döndü. Bir yıl Samsunpor’da oynadıktan sonra 2.Lig serüveni başladı. Önce eski kulübü Eskişehirspor’da top koşturdu. 1991’de Kayserispor ile anlaştı. Takımda Samsunspor’un geçirdiği kazadan kurtulan kaleci Fatih Uraz da vardı.
Sarı-kırmızılılar ligin ilk yarısında fırtına gibi esti. Devreyi en yakın rakibi Petrolofisi’nin 10 puan önünde zirvede tamamlayan Kayserispor’a Naser de dört golle katkı verdi. Sıra ara hazırlık kampına gelmişti. Sarı-kırmızılı takımın çalışmalarına katılan Yugoslav futbolcu, Yeşilovaspor ile oynanan hazırlık maçının ardından 16 Ocak 1992’de, yanında takım arkadaşı Metin Aydın ve antrenör Metin Parlaroğlu ile birlikte özel araçla kamptan ayrıldı. 1989’da ilk kez karşısına çıkan trafik canavarı ne yazık ki peşini bırakmamıştı. Afyon yakınlarında meydana gelen kazada arabadakilerin tamamı hayatını kaybetti. Havza’da şarampole yuvarlanan otobüsten sağ çıkan Naser, yine bir ocak ayında vuku bulan kazadan bu kez kurtulamadı. Bu üzücü hadise gazetelerde neredeyse yer bile bulamadı. Doğduğu toprakların uzağında can veren Naser, sadece yakınlarının ve vefakar birkaç kulüp taraftarının anılarında kaldı.
Soldan sağa
Ayaktakiler: Antrenör Mehmet Bengü, Gökhan Esentan, Ahmet Özçam, Serdar Çağan, Mehmet Gündüz, Şecaattin Yetiştiren, Serab Gençsü, Cumhur Tezsezen, Yusuf Hakim
Oturanlar: Selim Çavuşoğlu, Eşref Yıldırımer, Dünya Baltacıoğlu, Şakir Kayhan
Bu kez karşınızda 1975 yılında Almanya’nın Mannheim kentinde düzenlenen turnuvada Almanya, İtalya ve Romanya’yı geride bırakarak şampiyonluğu kazanan Ümit Milli Voleybol Takımı var. Bugün için çok görkemli sayılmayacak bu başarı o dönem için hayli değerliydi. Bu kadrodaki gençler önce voleybolumuzun geleceği için umut oldu, ardından filenin unutulmaz yıldızları arasına girdi. Ancak hikayemizin öznesi oyuncular değil. Mercek altına alacağımız isim takımın antrenörü Mehmet Bengü. Ya da yazın alemindeki adıyla Memet Fuat. Vedat Örfi (Bengü) ile Nâzım Hikmet’in ikinci eşi Piraye hanımın oğlu olan Mehmet Bengü değerli bir edebiyat insanı. Büyük ozan Nâzım Hikmet’in etkisiyle yöneldiği edebiyatın farklı kollarında birçok esere imza atan bu isim, Altınyurt Spor Kulübü’nde oluşturduğu kültür ve yaptıklarıyla spor tarihimizde de müstena bir yere sahip.
Bengü’nün sporda ilk ilgilendiği branş futboldu. Uzun yıllar İngiliz Milli Takımı’nın çalıştıran Walter Winterbottom’un Soccer Coaching (Futbol Antrenörlüğü) kitabını yurt dışından getirtmiş ve bu eserden edindiği bilgilerle Altınyurt kulübünde bir futbol ekolü yaratmak için uğraş vermişti. Nitekim çabaları boşa gitmedi. Yetiştirdiği gençler Fenerbahçe, Galatasaray ve İstanbulspor ile yaptıkları maçlarda aldıkları iyi sonuçlarla herkesi şaşırttılar. Takımından Galatasaray’a giden oyuncular da oldu. Aslında işler hiç de kötü gitmiyordu ama futbolda genç takım maçlarına kadar sirayet eden gerginlikler ve yaşanan çirkin olaylar onun keyfini kaçırdı. Nihayetinde dümeni voleybola kırdı. Futbolda İngiliz ekolünü tercih eden Bengü, voleybolda ise rotayı Uzakdoğu’ya çevirmişti. Çabuk paslara dayalı Asya voleybolunu inceleyen Mehmet Bengü, bu stili Altınyurt’un takımlarında uygulamaya başladı. Önce gençler düzeyinde Türkiye dördüncülüğü gibi parlak bir derece geldi. Bu arada 1971’de mahallenin genç kızları da katıldı Altınyurt’un voleybol ailesine. Kırmızı-siyahlıların başardıkları bunlarla sınırlı kalmadı. Altınyurt, 1974’te tam 15 yıl mücadele edeceği Erkekler Voleybol 1.Ligi’ne yükseldi. Kulüp başta yakın geçmişte yitirdiğimiz Dünya Baltacıoğlu ile müthiş pasör Kenan Bengü gibi iki büyük star hediye etti voleybolumuza. Yetiştirdiği bu öğrencilerin de katkısıyla Mehmet Bengü milli takımlarımıza da başarıyla hizmet verdi. Oğlu Kenan Bengü’nün deyişiyle 25’lerinde edebiyatı, 35’lerinde futbolu, 45’lerinde voleybolu okuyarak, araştırarak öğrenen Memet Fuat, imza attığı onlarca edebiyat eserinin yanında bizlere leziz bir spor öyküsü de armağan etti.
Kaynaklar: Melih Şabanoğlu, Alican Küçükcan, Altınyurt… 40 Yılın Öyküsü / Tuna Baltacıoğlu, İBB Atatürk Kitaplığı, İstanbul Life dergisi, Sultani dergisi, sultanivespor.com, ayaktakileroturanlar.com
20 Ekim 2024 - Kırmızı-beyaz-siyah bir Anadolu hikayesi
13 Ekim 2024 - Lejyonerlerin tarihçesi: Dalgakıran, bombacı ve Sabri Mahir’in film gibi öyküsü
8 Ekim 2024 - Şampiyonlar Ligi müziği bu kez Galatasaray’ın kadınları için çalıyor
9 Ağustos 2024 - ‘Süper’ kolay olunmuyor! 67 yıllık harika hikayede yeni sayfa